Hofstede’nin tam ismi Culture’s Consequences: International Differences in Work-Related Values (Kültürel Farklılıkların Sonuçları: İşle İle İlgili Değerlerde Kültürel Farklılıkların Sonuçları) isimli çalışmasıyla üniversite yıllarında karşılaşmıştım. Çalışmaya belirli noktalarda eleştiri getirilmiş ve getirilmekte olsa da farklı kültürleri anlama gayretinde olan biri için çalışmanın ifade ettiği sonuçlar dikkate değerdi. Dünya’da belki de sistemsel anlamda ki genel eğilim, farklı olanı kıymetli görmek yerine, onu aslının kötü bir kopyası haline getirmek, dönüştürmek üzerine kurulu olmasına rağmen daha iyisinin ne olduğu üzerine düşünmenin, eleştiri getirmek elbette önemli. Söz konusu tek tipleştirici eğilimin kendi içinde, kendine hizmet eden ve onu besleyen mantıklı bir tarafının olduğu muhakkak. Ama burada önemli olan, sistemin bizden beklediğinin aksine eleştiri getirebilme ve daha doğrusunun ne olabileceğine dair gayretin devam etmesini sağlamaktır. Bu yüzden özetle bazı noktaların altını çizmeye gayret edeceğim.

Önce Hofstede’nin çalışmasına getirilen eleştirileri ise şu şekilde sıralayabiliriz:

1. Genelleme sorunu: Bu eleştiri, bir ülkenin kültürüne dair genellemelerin çok kültürlü toplum yapısının durumunu yeterince yansıtmayacağını iddiasını taşır.

2. Değişen Kültürler: Kültürel değerler zamanla değişebilir ve gelişebilir.

3. Bireysel Farklılıklar: Ülkedeki bireysel farklılıkları dikkate almaz (ki bu aslında birinci sırada ifade edilen genelleme sorununa benzer bir durumu ifade eder)

Elbette Dünya’daki değişimleri dikkate almak gerekiyor. Mevcut olanı anlayamaz isek olması gerekeni ve/veya korunması gerekeni ayırt edebilmemiz de zorlaşır. Küreselleşme bağlamında, bazıları dünya çapında kültürel farklılıkların azaldığını, özellikle genç nesiller arasında kültürel yakınlığın arttığını iddia edilebilir. Dünya’nın pek çok yerinde aynı markaların, aynı giyim tarzının, aynı yiyeceklerin olmasının belirli bir mantığının olduğunun farkında olmak gerekiyor. Ancak buna rağmen her kültürün hala kendi benzersiz özelliklere sahip olduğu ve kültürel çeşitliliğin hala önemli bir faktör olduğu gerçeğini de değiştirmeyeceğini önemsemek gerekiyor. Şirketlerin belirli pazarlara girerken ‘yerelleştirme’ kavramını dikkate aldıklarını, girilen pazarın şartları ve kültürleriyle uyumlu hale getirilmiş ürün ve hizmet sunumunda bulunduklarını görmekteyiz.

Ancak tüm bu gayret orta ve uzun vadede şirketler tarafından bir maliyet olarak görülebilecek ve tek tipleşme eğilimi daha fazla kazanma hırsının başladığı noktada daha zorlayıcı şekillerle karşımıza çıkabilecektir.

Peki yerel olan unsurları neden korumalıyız ve bunun yönetsel süreçleri etkisi neler olabilir? Bu da bir sonraki yazımızın konusu olsun.